yazılarımızdan arayın

sokrates etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sokrates etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Nisan 2023 Pazar

Sokrates'in ''Erdem''i

 Sokrates, felsefe tarihinde devrim yaratmış bir filozoftur. Hatta öyledir ki ondan öncekileri pre-sokratik filozoflar ve ondan sonrakileri de Sokrates-sonrası filozoflar olarak adlandırırız. Bu devrimsellik, onun etik anlayışında da görülebilir. Felsefe yapma biçimini kendinden öncekilerin geneli gibi doğanın mekanik düzenini açıklamaktan ziyade 'nasıl iyi yaşanır' sorusunu cevaplamaya yoğunlaştıran Sokrates. Tutarlı ve rasyonel, yerleşik geleneklere eleştirel gözle bakan bir ahlak oluşturarak döneminden ayrılır. Zira döneminin genel ahlak anlayışı, birtakım Tanrısal geleneklerin pratik hayattaki tezahüründen pek farklı denemez. Sokrates ise ahlakı tamamen aklın hakimiyetine sokmuştur.

1.İnsanın amacı ve doğası

A. PSUKHE KAVRAMI

Sokrates, etik anlayışını belli bir insan tasavvuruna dayandırmıştı. İnsanın nasıl iyi yaşamasını gerektiğini anlamak için öncelikle onu anlamak ve çözümlemek gerekiyordu. Bu bu tasavvurun temelini ise psukhe kavramı oluşturur. Etimolojik açıdan bakıldığında psukhe kavramı 'soluk almak'tan gelmektedir, bununla beraber yaşam, tin anlamlarına da tekabül eder. Homeros için psukhe, ölen bir


kahramanın ağzından çıkan bir yaşam soluğuydu. Pre-sokratik filozoflar ise psukhe kavramını canlıların hareketi ile ilgilenen en üstün motiv olarak görmüşlerdi. Bir anlamda psukhe, hareketin 'arkhe'si, hareketin ilk nedeniydi. Thales için harekete yol açan güçtü, ona göre hareket eden şeyler ruhun varlığına dair bir kanıttı. Bütün dünya bir değişim içindeydi ve hareket gücüne sahip maddelerden oluşuyordu. O halde hepsinin bir şekilde belli bir bilinç benzeri şeye sahip olması lazım geliyordu. Bu bir nebi her şeye belli ruhlar atfeden ilkel anlayışla benzeşse de Antik-Yunan düşüncesi bunu daha da geliştirmişti. Mesela mıknatısın ruhu kendi kendini değiştiremezdi ve dışsal bir nesneydi. Herakletios ise psukhe kavramını değişimle daha da çok bağdaştırarak varolan her şeyin hareket içinde olduğu ve bu hareket ilkesinin psukhe olduğunu savundu. Atomcular için ise psukhe hareketin ve duyumun ilkesiydi. Bu ruhun içinde ise birtakım farklı bölümler vardı, bunlar akıl, öfke, iştah ve arzuydu ve mutluluğa giden yol ise doğanın da içinde bulunduğu olan denge durumu, tüm bu özelliklerin sağlıklı bir biçimde dengelenmesi, yani ölçülülüktü. Bir bakıma, pre-sokratik dönemde de insanın nasıl daha iyi yaşaması gerektiği hakkında ölçülülüğe dayanan görüşler vardı ancak bunların hiçbiri sokratesin yaptığı kadar temellendirmeye, insan doğası hakkında çıkarımlara ve akla dayanmış halde değildi.

Sokrates'in yaptığı yenilik ise bu psukhe'ye bilincin ve ahlaki karakterin ikamet ettiği yer olarak adlandırmasından geliyordu. O halde insanın ruhunda ahlakın ve bilincin ikamet ettiği bir yer vardı ve bu ahlaki bilinç de iyi olmak istiyordu, ama ya iyi olmak neydi? Bunu kim belirliyordu? Bunun için teleolojik dünya görüşüne bakmamız gerekiyor.

 B. Teleolojik dünya anlayışı ve erdemin neliği

Sokrates'in düşün dünyasında dünyanın, doğanın işleyişinin ve bu doğadaki her şeyin bir amacı vardı. Bu doğadaki varlıklar belli şeyleri yapmayı amaç edinmiş birtakım özlere sahiptiler. Bu özlerden kaynaklı olarak ise her canlının hatta her maddenin belli bir işlevi vardı. Erdem dediğimiz şey ise bu maddenin ve ruhun özünden kaynaklanmış işlevi gerçekleştirmesiydi, yetkin olmasıydı. Örneğin bıçağın işlevi kesmektir ve kesen bir bıçak, erdemli bir bıçaktır. Doğasına ve işlevine uygun davranmaktadır. Sokrates için erdem ve işlevi yerine getirmek neredeyse eş anlamlı olarak kullanılmıştır. O halde insanın da ahlaki bilincinin bir doğası varsa ve bu doğanın da belli bir işlevi varsa, iyi dediğimiz şey ise bir şeyin kendi potansiyelini ve işlevini yerine getirmesi ise, ahlaki bilinç yani psukhe iyi olmayı arzulamakta ve iyi olmak da özünden kaynaklı olan doğana uygun olmaktı. O halde yapılması gereken şey insanın doğasını anlayıp bu doğanın işlevini maksimize etmeye çalışmaktır. 

Sokrates'in kendini bil! buyruğu da temelini buradan alır. Kişi ancak kendini sorgulayarak ve içebakışlar ile doğasını anlayarak potansiyelini ve özünü, bundan kaynaklı olarak da işlevinin farkında olup bu işlevini yerine getirebilir, yani sokratik bir anlamda olabileceği en iyi insan olabilir. O halde iyi olmak için insanın kendini tanıması gerekmektedir. İnsan kendini bilerek doğadaki yerini de daha iyi anlayacak ve hayatını daha iyi planlayacaktır. Eğer bu olmazsa ve kişi kendini tanımayazsa kendi doğasının farkında olmayan insan kendi işlevinin ne olduğunu anlayamayacağı gibi bundan dolayı bu işlevini yerine getiremeyecek veyahut maksimize edecmeyecektir. İyi bir insan olamayacağı gibi ancak doğasını yerine getirdiği zaman alacağı tatmin hissiyatını ve iyi olma halini tadamayacaktır.

 C.İnsanın amacı ve eudaimonia

Sokrates için ahlaklılığın amacı, ahlaki hayatın özü tebrik edilmek veyahut birtakım haz olarak adlandırdığı safi olarak cinsel hazların peşinden koşarak zevk almaya çalışmak veyahut tanrısal olduğuna inandığı birtakım yerleşik inançların pratiklerini hayatında uygulamak olamaz. Ahlaklılığın amacı, insanın bir bütün olarak gelişmesi, gerçekleşmesi ve işlevini yerine getirmesi ve doğasına uygun davranıp işlevini yerine getirdiği zaman varacağı bir bütün olarak tatmin hissiyatı duyacağı, tüm potansiyellerini gerçekleştirerek mutluluğa varacağı iyi olma hali olan 'eudaimoniaya' varmasıdır. Bu yüzden Sokrates için insanın neden alaklı olması gerektiği sorusu aptalcadır. Zira insanın doğası, ahlaklı olmak, işlevini gerçekleştirmek üzerine kuruludur. İnsanın psukhesi iyi olmak istiyorken eğer insan, iyi olmanın kaynağı olan doğasını yeterince tanıyabilirse bu bilinci de bu doğasına uygun davranmaya zaten başlayacaktır. İnsan tasavvuru doğru olan bir kişinin bilinci de onu doğru yere götürecek, zaten potansiyeline sahip olduğu işlevi kolayca gerçekleştirecek, tren istasyonunu bildiği an ona ulaşacaktı. Buradan hareketle onun insanın bilerek yanlış yapamayacağı fikrine ulaştığını anlyoruz ki, buna ilerleyen kısımda değineceğim.

Eudaimoniaya varmanın yolu insanın işlevini gerçekleştirmesinden geçiyor ve insanın işlevi de doğasından geçiyorsa bunun için insanın doğasını anlamak gerekir. İnsanın doğasını anlamak içinse insan ile diğer canlıların farkının kaynağının ne olduğunu anlamak gerekir ki, bu sayede 'insana özgü' işlevin ne olduğu açığa çıksın. Bu fark ise Sokrates için insanın akıl ve bilince sahip olmasıdır. O halde onun işlevinde aklın önemli bir pay sahibi olması gerekir, insanın kendine özgülüğünün kaynağı akıldır.

Eudaimonia kavramını biraz daha açalım. İlkçağ felsefesinde her şeyin bir yazgısı, yani daimonu olduğuna inanan ve her insanın da bu yazgının doğası ile uyum içinde  olduğu ve doğanın da iyi düzenlendiği, yapısının da düzgün ve olması gerektiği gibi olduğu ve insanın da mutlu olmak ve iyi yaşamak adına bu iyi düzenlenmiş daimonuna uyması gerektiği, doğasına itaat etmesi gerektiği inancı vardı ki, işte Eudaimonia buydu. Sokrates de bu inancı aynen taşımaktaydı ki onun için de insanın amacı, insandaki karakterin merkezi olan ve aklı ve ahlaklılığı içinde barındıran psukheye iyi bakmak, onu yetkin kılarak ve tatmin ederek mutlak bir işlevi yerine getirme haline, mutlak bir öz-memnuiyet haline ulaşmak, Eudaimoniaya böylece ulaşmaktan başka bir şey değildi. Onun için insani iyilik hali sad olarak maddiyatla veyahut politik güç ile sağlanamazdı. Bu iyilik hali psukheye ait, manevi ve ruhani bit tatmin oluş haliydi. Erdemli hayat da bu programlı olduğumuz doğanın gerçekleştirilmesi, psukhenin iyi kılınmasıydı. İnsanın işlevi işte bu psukheyi geliştirmekti. Eudamoniaya-erdem ilişkisi birbirini tamamlıyordu.

Erdem işlevi yerine getirmek ve teleolojk olan özden kaynaklanan doğaya iyi yaşamaktı ve bu olduğu anda da insan tam bir manevi tatminlik haline ulaşacak, manevi bir iyiye erişecekti. Sen ancak özüne uygun davranıp doğanı uygulayan bir insan olursan ki bu doğan da aklını ve ahlakını geliştirmektir, işte ancak o zaman işlevini yerine getirerek amacına ulaşmaktan dolayı varacağın yere, nihai amacın olan tatminlik haline erişebilirsin. Erdemler, mutluluğa döşeli taşlar olmak durumundadır. Erdemler de eylemlerle birleşerek mutluluğun bileşimlerini meydana getirir. Zaten bu mutluluk da doğamızın bir parçasını değil, doğamızı bütünüyle gerçekleştirip tatmin etmekten başka bir şey olamaz. Sokrates, erdem ve mutluluk arasında özsel ve kesin, kaçınılmaz bir bağ kurar. Bu bağ, onun için zorunludur

Etik entelektüalizm

İnsan işlevini ancak kendisini gözlemleyerek ve kendisini tanıyarak bilebilir demiştik. Bilgi, işlevin neliğini bize öğretir ve biz de bunu bilince işlevi yerine getiririz ve erdemli oluruz. O halde erdemin kaynağı bilgidir. Bilgisizlik ise kendimizi ve işlevimizi tanımamızı engelleyerek bizi mutsuzluğa sürükler ve kötü bir hayat yaşatır. O halde bilgi, iyi bir hayat için en temel kaynaktır. İnsan ne kadar iyi niyetli olursa olsun doğası ile ilişkin bilgiyi düzgün şekilde kavramayazsa mutlu ve yetkin olamaz. Erdemlerin hepsinin kaynağı bu yüzden bilgiden türer. Bunun yanında bilgi, kendinde bir amaç değildir, tam tersine doğru bir şekilde eylemenin ve erdemli yaşamanın aracıdır. Bilmek, eylemek içindir. Zaten onun için gerçek bilgi, iyi ve kötünün ne olduğuna ilişkin bilgidir. Belki herkes kuantum hakkında araştırma yapmak zorunda değildir, ancak herkes doğası ile ilgili bilgiye sahip olmak ve erdemin ne olduğu hakkında kafa patlatmak, doğası üzerine çözümlemeler yapmak - eğer iyi bir yaşam sürmek istiyorsa- zorundadır.

Kişi, psukhesi hakkında yeterli bilgiye sahip olur ve onun 'gerçek benliği' olduğunu kavrayabilirse, yani eylemlerini düzenleyen ana kaynağın akıl ve ahlaki bilinci içeren psukhe olduğunu anlar ve onun bir trafik lambası gibi benliğini düzenlediği bilgisini kavrarsa, hayatını buna göre düzenler ve gerçekten neyin iyi olduğunun bilgisine erişir. O bilgi de psukheyi geliştirmektir.

Cesaret ise onun için bir başka bilgi formudur. Zaten onun için birazdan sayacağımız 5 karakter özelliği olan cesaret, bilgelik, ölçülülük, cesurluk, doğruluk ve dindarlık da tek bir şeyin, erdemin yani bilginin farklı yansımalarıdır. Mesela cesaret dediğimiz şey, nelerden korkulup korkulmaması gerektiği, neyin göğüslenip nelerden kaçınılması gerektiğinin bilgisine varmak, bunun erdemini sağlamaktan başka bir anlama gelmez. Cesaretin bilgisine varmak, kendisini boş yere tehlikeye atan bir aptal ise bilgece bir korku duyan, sadece korkulması gerekenden korkan ve kalan her şeye cesurca ve dik bir şekilde bakan erdemli insanı ayıran şeyin, iyi ve kötü yaşamın bilgisine varmaktır. Erdemli insan, bu konuda işlevini yerine getirirken, aptal getiremez ve kötü bir yaşama mahkum olur. Aptal insan, gerçek cesaretin bilgisine varamamıştır ve onu kavrayamaz.

Sokrates için diğer erdem ölçülülüktür, biz buna özdenetim de diyebiliriz. Özdenetim, organizmanın her bir parçasının, insanın birçok istek ve arzusunu bütünü adına denetlemesi, tek bir ihtiyacını değil ancak tüm tatmin kaynaklarını tadacak ve işlevlerini yerine getirecek şekilde yaşaması, her ihttiyacını hakkını vererek tatmin etmesi anlamına gelir. İnsanın kendi üstündeki egemenliğidir. Bunun için de tekrar iyi ve kötüye ilişkin bilgi sahibi olmak zorundadır, zira ancak insan tatmin kaynaklarını tanıyarak ve işlevlerini bilerek ve ancak ve ancak tüm tatmin kaynaklarını ve işlevlerini yerine getirerek bir tatmin ve iyi oluş haline ulaşacağı bilgisine, iyi ve kötünün bilgisine vardıktan sonra hayatını bu ilke ışığında sürdürebilir. Sadece akıl ile ulaşılan bilgelilik bu ihtiyaçları bir ahenk şeklinde karşılayabilir.

Adalet ise insanın kendi üstüne düşenin ne olduğu, nasıl potansiyel olarak kendisine en uygun şeyi yapacağının bilgisine ulaşmasıdır. Bir insan gene bunu ancak ve ancak iyi ve kötünün bilgisine erişerek ve kendini, çevresinş tanıyarak yapar. İnsan doğası ve çevresi hakkında düşünmeyen ve çözümlemeler yapmayı beceremeyen biri nasıl olur da hakkaniyetli davranabilir? Tekrardan başa dönüyoruz, onu cesaretli yapan da ölçülü yapan da adil yapan da bilgidir. Bilgi, tüm erdemlerin ortak kaynağıdır. Sanki tüm erdemler ondan türemiştir. Sokrates için de böyledir, erdemlerin birliğini iddia eder.

Aslında adil olmak da, cesaretli olmak da bilge olmanın farklı zaman ve durumlardaki pozisyonlarıdır. Ölçülülük kişilik ve benlik hakkında bilge olmaktır, cesurluk zor zamanlarda bilge olmaktır. Bu erdemler birdir ve bu birliği de bize ''bilgelik'' verir. Böylelikle o, erdemli olmayı bilge olmaya eşitleyerek bir nevi psikolojik egoizme yönelir. İnsanın doğası işlevini tamamlamaya yöneliktir ve bu işlevi bize tanıtan şey bilgidir, bu bilgi alınınca da zaten tatmin olmaya programlanmış insan doğası düğmeye basacak ve doğru olanı yapacak, erdem dağına tırmanacaktır. Her insan, böylelikle kendi çıkarına yani doğasına ve işlevine uygun eylemleri yapmaya çalışacaktır.  Kimse bilerek yanlış yapmaz, doğru bilinirse o zaten yapılacaktır ki kişilerin yanlış şeyler yapmasının sebebi, doğrunun farkında olmamalarından kaynaklıdır. Sokrates, irade zayıflığını reddeder böylelikle, elbette ki bunda onun psukhe anlayışında ruhun içinde sadece aklın meydana geldiği kabulunden kaynaklıdır. İnsan eğer gerçekten bu kadar rasyonelse o halde onu yanlış yöne iten şey arzular veyahut kontrol edilemeyen hazlar değil, psukhenin, aklın, entelektüel hatalarıdır. Onun tasarladığı psukhe sanki bir robottur, işlevini yerine getirmek isteyen bir robot.

Alperen Özali, Nisan 2023

KAYNAKÇA

  Bingöl, M. (2023). Sokrates Öncesi Dönemde: Doğa’dan İnsan’a Aklın Serüveni . HUMANITAS - Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi , 11 (21) , 59-86 . DOI: 10.20304/humanitas.1165143

 Süar Oral, S. (2022). PRE-SOKRATİK YUNAN FİLOZOFLARININ PSYKHE ÖĞRETİSİ EKSENİNDE RUH FİLMİ ÖRNEĞİ . sinecine: Sinema Araştırmaları Dergisi , 13 (1) , 127-150 . DOI: 10.32001/sinecine.946850

Çilingir, L. "“KENDİNİ BİL!” BUYRUĞU ÜZERİNE". FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi (2022 ): 65-86

Rogers, A. K. (1925). The Ethics of Socrates. The Philosophical Review, 34(2), 117–143. https://doi.org/10.2307/2179462
 
 Dürüşken, Ç. "Antikçağ'da 'Psykhe' Kavramına Genel Bir Bakış I". Felsefe Arkivi 0 (2013 ):
 
 Cevizci. A. (2014). Etik-Ahlak Felsefesi, İstanbul: Say Yayınları. 

Odabaş, U. K. (2019). Eudaimonia’nın Sokratik Görünümü: Erdem Bilgidir ve Hiç Kimse Bilerek Kötülük Yapmaz . Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , 23 (1) , 93-102 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/ataunisosbil/issue/43928/538460

Özkan, F. (2013). Sokrates’in Entelektüalist Ahlâkı . Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , (4) , 35-53 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/igdirsosbilder/issue/66809/1044833

Akarsu, B. "SOKRATES'DE ERDEM DÜŞÜNCESi". Felsefe Arkivi 0 (2014 ): 57-73

Önal, M. (2006). SOKRATES'E GÖRE ERDEM VE ERDEM EGİTİMİ . Felsefe Dünyası , (44) , 133-145 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/felsefedunyasi/issue/58313/843745