yazılarımızdan arayın

23 Nisan 2023 Pazar

Modern satanizm hakkında kısa bir özet.

 Modern Satanizme bir giriş olarak kaynağını aşağıda bulabileceğiniz kitaptan bir alıntı bırakacak ve birkaç birinci elden kaynağı da aşağıya linkleri ile ekleyeceğim. Bilgilendirici olması ve son derece marjinalleştirilmiş bir felsefi anlayış hakkında daha sağlıklı tartışmaların yapılması umuduyla.

 

 


''C- Modern Satanizm’in İlke ve Prensipleri
Diğer bir adı da LeVeyan Satanizm olan Modern Satanizm, yukarıda da ifade edildiği gibi, Anton Szandor LaVey’in görüş ve düşüncelerine dayanan ve bizzat LaVey tarafından 1966 yılında kurulmuş bulunan Satanist düşüncenin adıdır. Modern Satanizm hakkındaki bu bilgileri veren Dave Szandor Manson’a göre Modern Satanizm; mesela Geleneksel Satanizm’e nazaran çok daha mantıklı, çok daha tabii ve mevcut hayatı ya şama üzerine dayandırılmış bir düşünce biçimidir. Yani bir nevi, “bir hayat felsefesi”dir. Dolayısıyla Modern Satanizm; tabiatüstü unsurlara veya bir tanrıya inanç ya da Şeytan’a ibadet esasına dayanmayan bir düşünce sistemidir.Bu sistemin dayandırılmış olduğu unsurlar ve sahip olduğu özellikler aşağıdaki şekildedir.


D- Modern Satanizm’in Dayandığı Unsurlar
Modern Satanizm’in dayandığı belli başlı unsurları şu şekilde sıralamak mümkündür:


1- Sembolizm


Sembolizm, Modern Satanizm’in önemli bir kısmını teşkil eder. Zaten bu dine verilen “Modern Satanizm” ismine bir göz atıldığında, bu isimden hareketle, pek çok kimsenin Hıristiyan kutsal kitabında anlatılan Şeytan’a tapmış olduğunu düşünmenin tabii olacağı söylenmekte Diğer bir ifadeyle, Modern Satanizm, Hıristiyan kutsal kitabında anlatılan Şeytan’a dair unsurlardan çok şey taşımamaktadır. Öte yandan, Modern Satanistler’e göre Şeytan, Geleneksel Satanizm’in bir unsurudur. Fakat Modern Satanizm’de aynı derecede yer alan bir unsur değildir. İşte burası, Modern Satanizm açısından sembolizmin devreye girdiği yerdir. Dolayısıyla bir Modern veya LaVeyan Satanist’e göre Şeytan; kendisine tapınılabilecek, gerçek olarak yaşayan bir yaratık değildir. Daha ziyade kendi arzuları doğrultusunda yaşayan, olayların akışına tâbi olmayan ve kendi fikirlerini kendisi kontrol eden bir kimsenin sembolüdür. Daha açık bir ifadeyle belirtmek gerekirse Şeytan, kendisine tapını- lacak bir varlık olmayıp, tamamen bir semboldür. Yine, Şeytan eski İbranice’de “karşı koyan” anlamına geldiğinden, o; Modern Satanist olarak bir kimsenin, toplumsal yaşam tarzına muhalefet etmesini, kendi standartlarına göre yaşamasını ve mesela Amerika’da görevini tam olarak yerine getirememiş gibi görünen Hıristiyanlığa karşı gelmesini sembolize eder. Bir Modern Satanist’in ifadesiyle, hükümetlerin insanların uyması gereken kanunları vardır. Fakat Satanist kanunlar, yaşamak için kişiye tek bir yol belirlemez. Bu sebeple Satanistler, kendi hayat tarzlarını seçmekte serbesttirler. Onlara göre herkesin yapması gereken şey de budur.


2- Modernizm 

Modern Satanizm’in diğer bir unsuru da modernizmdir. Modern Satanist bilgi üzerinde çaba sarfeder; yeni şeyler ve yeni teknoloji ortaya çıkarmak için zekayı geliştirmeye çalışır. Geleneksel şeyler geçmişte kalmıştır ve artık onlara son verilmiştir. Modern Satanistler’e göre, insan toplumunun tekamülünü gerçekleştirmek ve toplumu daha da ileriye götürmek için harekete geçilmelidir. Onlar, tayin ve tespit edilmiş tek bir değere bağlı kalmayan ve farklı değerlere sahip bulunan daha güçlbir topluluk meydana getirme gayreti içerisinde olduklarını ifade etmektedirler. Onlara göre, kişilerin hayat tarzları için çok daha fazla hürriyete izin verebilecek, yani göz yumabilecek hiçbir totaliteryan din yoktur. Modernistler olmaksızın teknolojik alanda hiçbir yere varmak mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla Modern Satanistler, her şeyi geliştirmeye devam etmelerinin kendilerinden istendiğini düşünmektedirler. Onlara göre bu konuda kayıtsız veya ihmalkar davranan kimseler; tecrübelerinin ötesinde bilgi yağmuruna tutulacakları ve bastırılacaklarından, yaptıklarının bedelini ödeyeceklerdir.


3- Bireycilik


Bireycilik, her Modern Satanist’in hayatında mevcuttur. Modern Satanizm, her pratisyen ferde değişik gelecek şekilde kurulmuştur. Bu sistemde, birisinin kendisine göre yaşayacağı veya başkalarının acı duyacağı net ahlak kuralları; düsturlar, doğrular yoktur. Bununla birlikte, Modern Satanizm’de “Yeryüzü Kuralları” ve “Satanik Günahlar” vardır. Fakat o


kurallar, kişinin kendi belirlenmiş düsturlarına, doğrularına ve düşüncelerine yer verecek sadece birkaç sınırlamadan ibarettir. Modern Satanizm’de dinsel tören (âyin) bir tercihtir. Pek çok Satanist uygulayıcı da onu bir zihinsel hazırlık vs. olarak tatbik eder. Diğer bazıları da Modern Satanizm’in dünya görüşüne ve hayat felsefesine hayranlık duyduklarını ve hayatlarının pek çok şeyini o felsefe üzerine bina ettiklerini belirtmişlerdir. Modern Satanizm’e göre bireycilik, kişinin kendi düşünceleriyle göze çarpması, tanınması demektir. Bu, bir şeyi kendi kendine yapmak için hayatta önemli bir anahtardır. Bir Modern Satanist bunu şöyle ifade etmiştir:


“Kendini ve kendi düşüncelerini göster ve bırak senin zihin meşguliyetiyle dolu geçen hayatından gerçek sen doğsun!”.
 

4- Ateizm


Modern Satanizm hakkında bilinmesi gereken çok önemli bir şey de, onun ateist bir din oluşudur. Modern Satanist aynı zamanda bir ateisttir. Modern Satanistler’e göre, bazı kimseler ateizmi dinsizlik olarak düşünürler. Fakat onlar ateizmi, “inançsızlık” veya “bir tanrı ya da tanrıların varlığına inanmamak” şeklinde tanımlamaktadırlar.296 Bu sebeple ateizm, Modern Satanizm gibi bir akımı bile içine alabilecek bir kavramdır. Teizm297 ise, yine Satanizm gibi bir akımın, içine düşebileceği diğer bir üst kategoridir. Böylece -onlara göre- bir din ya ateistik veya teistiktir. Aynı zamanda, bir dini inanca sahip olabilecek Agnostikler298 de vardır. Fakat onlar tanrı veya tanrılar konusunda daha fazla kararsızdırlar. Dolayısıyla Agnostisizm, ateizmle teizm arasında bir konuma sahiptir. Modern Satanist, herhangi bir tanrıya inanmak için bir sebep görmez. Çünkü, ona göre kanıtlanamayan şey hakkındaki bilgi, esas olarak yanlış bilgidir. Eğer tanrı diye bir şey var olsaydı, o, kendi varlığını insanlara bir şekilde ıspatlardı. O zaman insanlar da ona kesin olarak inanırlardı. Modern Satanistler’e göre, herhangi bir tanrının varlığını gösteren bir delil olmadığına ve dolayısıyla tanrı diye bir varlığın mevcudiyeti imkansız olduğuna göre, bu durumda bir tanrının varlığına körü körüne inanmak ve bir takım kurallara tâbi olmak anlamsızdır!

 Binaenaleyh, bir Modern Satanist’in kendi kurallarına göre hareket etmesi, ölümden sonraki bir hayat ve bir tanrı için değil de, hayat ve kendisi için yaşaması onu daha fazla memnun ve tatmin edecektir. Modern Satanistler’e göre hayat bu hayattır.299 Onu yaşamanın zamanı tam şimdidir. Ölümden sonraki bir hayat ıspatlanmamıştır. Tekrar söylemek gerekirse, varlığı ve doğruluğu kanıtlanmadığı sürece, onunla ilgili olarak verilen bilgiler de yanlış demektir.


5- Hedonizm, Naturalizm ve Hümanizm 

Anton Szandor LaVey.

Modern Satanizm’in diğer birkaç unsuru arasında Hedonizm, Naturalizm ve Hümanizm yer almaktadır. Hedonizm, kişinin hayatta yapmış olduğu şeyleri kendisi için yapmış olmasıdır. Bu manada kişinin kendi öz mutluluğu, yani yaptıklarından haz duyması başta gelen bir önceliktir. Naturalizm, esasen tüm varlıkların tabii olarak yaratılmış olduklarına inanmak demektir.300 Bu, modern bilime de uygunluk arzeder. Dolayısıyla teizmi ıspatlamaya çalışmak yanlıştır.

 Hümanizm de, esas olarak, insanoğlunun engin bilgisi ve diğer varlıklar üzerindeki gücünden dolayı, insanlığın hayatın en üst şeklini yaşadığı ve her bireyin kendi hayatları için tabiatüstü varlıklara dayanmayan hedefleri takip ettiği şeklindeki bir hayat felsefesidir. Şu halde Modern Satanistler’e göre Naturalist anlayış da, Hümanist anlayış da ateizme uygun düşmektedir.301


Modern Satanizm’in dayandığı unsurları bu şekilde belirttikten sonra burada, Modern Satanizm’de 9 ilkeye yer vermek gerekecektir  

E- Modern Satanizmde Dokuz İlke


Anton Szandor LaVey tarafından oluşturulan ve “The Satanic Bible”
isimli kitabında yer almış bulunan 9 Satanik İlke aşağıdaki şekildedir:


1- Şeytan; yasak yerine müsamahayı temsil eder.


2- Şeytan; dinsel hayaller ve boş umutlar yerine canlı varlığı temsil eder.


3- Şeytan; iki yüzlü bir şekilde kendini aldatma yerine saf hikmeti temsil eder.


4- Şeytan; nankör kimselere boş yere gösterilen sevgi yerine, onu hakedenlere karşı şefkat ve sevecenliği temsil eder.


5- Şeytan; öbür yanağını çevirme
yerine intikam almayı temsil eder


6- Şeytan; ruhsal vampirlere ilgi yerine, sorumluya karşı sorumluluğu temsil eder 

 7- Şeytan; insanı, tamamen başka bir hayvan gibi -bazan daha iyi, çoğukere de dört ayak üzerinde yürüyenlerden daha kötü olarak temsil eder. Çünkü insan, “tanrı tarafından kendisine bahşedilen rûhî ve aklî gelişme ile” tüm hayvanların en kötüsü olmuştur.


8- Şeytan; hepsi de fizikî, zihnî veya heyecan uyandıran zevke götürdüğünden, tüm sözde günahları temsil eder.


9- Şeytan; tüm bu yıllar boyunca onu işlerlikte tuttuğu için, kilisenin (Şeytan’a uyanlar cemaatinin) en iyi arkadaşı olmuştur.
''

 

Kaynak: Güç, Ahmet, Şeytana tapmanın yeni adı: Satanizm, Diyanet İşleri Başkanlığı,Ankara,2004

Daha fazlası için :

https://en.wikipedia.org/wiki/LaVeyan_Satanism

Lavey tarafından yazılan kitaplardan:

https://en.wikipedia.org/wiki/The_Satanic_Bible 

https://en.wikipedia.org/wiki/The_Satanic_Rituals

https://en.wikipedia.org/wiki/The_Devil%27s_Notebook 

https://en.wikipedia.org/wiki/Satan_Speaks!

https://en.wikipedia.org/wiki/The_Satanic_Witch 

Şeytan kilisesi sitesi: https://www.churchofsatan.com/

Şeytan kilisesinin onayladığı okuma listesi : https://www.churchofsatan.com/sources-book-list/

Lavey'in denemeleri ve röportajları: https://www.churchofsatan.com/theory-anton-lavey/ 

9 Nisan 2023 Pazar

Sokrates'in ''Erdem''i

 Sokrates, felsefe tarihinde devrim yaratmış bir filozoftur. Hatta öyledir ki ondan öncekileri pre-sokratik filozoflar ve ondan sonrakileri de Sokrates-sonrası filozoflar olarak adlandırırız. Bu devrimsellik, onun etik anlayışında da görülebilir. Felsefe yapma biçimini kendinden öncekilerin geneli gibi doğanın mekanik düzenini açıklamaktan ziyade 'nasıl iyi yaşanır' sorusunu cevaplamaya yoğunlaştıran Sokrates. Tutarlı ve rasyonel, yerleşik geleneklere eleştirel gözle bakan bir ahlak oluşturarak döneminden ayrılır. Zira döneminin genel ahlak anlayışı, birtakım Tanrısal geleneklerin pratik hayattaki tezahüründen pek farklı denemez. Sokrates ise ahlakı tamamen aklın hakimiyetine sokmuştur.

1.İnsanın amacı ve doğası

A. PSUKHE KAVRAMI

Sokrates, etik anlayışını belli bir insan tasavvuruna dayandırmıştı. İnsanın nasıl iyi yaşamasını gerektiğini anlamak için öncelikle onu anlamak ve çözümlemek gerekiyordu. Bu bu tasavvurun temelini ise psukhe kavramı oluşturur. Etimolojik açıdan bakıldığında psukhe kavramı 'soluk almak'tan gelmektedir, bununla beraber yaşam, tin anlamlarına da tekabül eder. Homeros için psukhe, ölen bir


kahramanın ağzından çıkan bir yaşam soluğuydu. Pre-sokratik filozoflar ise psukhe kavramını canlıların hareketi ile ilgilenen en üstün motiv olarak görmüşlerdi. Bir anlamda psukhe, hareketin 'arkhe'si, hareketin ilk nedeniydi. Thales için harekete yol açan güçtü, ona göre hareket eden şeyler ruhun varlığına dair bir kanıttı. Bütün dünya bir değişim içindeydi ve hareket gücüne sahip maddelerden oluşuyordu. O halde hepsinin bir şekilde belli bir bilinç benzeri şeye sahip olması lazım geliyordu. Bu bir nebi her şeye belli ruhlar atfeden ilkel anlayışla benzeşse de Antik-Yunan düşüncesi bunu daha da geliştirmişti. Mesela mıknatısın ruhu kendi kendini değiştiremezdi ve dışsal bir nesneydi. Herakletios ise psukhe kavramını değişimle daha da çok bağdaştırarak varolan her şeyin hareket içinde olduğu ve bu hareket ilkesinin psukhe olduğunu savundu. Atomcular için ise psukhe hareketin ve duyumun ilkesiydi. Bu ruhun içinde ise birtakım farklı bölümler vardı, bunlar akıl, öfke, iştah ve arzuydu ve mutluluğa giden yol ise doğanın da içinde bulunduğu olan denge durumu, tüm bu özelliklerin sağlıklı bir biçimde dengelenmesi, yani ölçülülüktü. Bir bakıma, pre-sokratik dönemde de insanın nasıl daha iyi yaşaması gerektiği hakkında ölçülülüğe dayanan görüşler vardı ancak bunların hiçbiri sokratesin yaptığı kadar temellendirmeye, insan doğası hakkında çıkarımlara ve akla dayanmış halde değildi.

Sokrates'in yaptığı yenilik ise bu psukhe'ye bilincin ve ahlaki karakterin ikamet ettiği yer olarak adlandırmasından geliyordu. O halde insanın ruhunda ahlakın ve bilincin ikamet ettiği bir yer vardı ve bu ahlaki bilinç de iyi olmak istiyordu, ama ya iyi olmak neydi? Bunu kim belirliyordu? Bunun için teleolojik dünya görüşüne bakmamız gerekiyor.

 B. Teleolojik dünya anlayışı ve erdemin neliği

Sokrates'in düşün dünyasında dünyanın, doğanın işleyişinin ve bu doğadaki her şeyin bir amacı vardı. Bu doğadaki varlıklar belli şeyleri yapmayı amaç edinmiş birtakım özlere sahiptiler. Bu özlerden kaynaklı olarak ise her canlının hatta her maddenin belli bir işlevi vardı. Erdem dediğimiz şey ise bu maddenin ve ruhun özünden kaynaklanmış işlevi gerçekleştirmesiydi, yetkin olmasıydı. Örneğin bıçağın işlevi kesmektir ve kesen bir bıçak, erdemli bir bıçaktır. Doğasına ve işlevine uygun davranmaktadır. Sokrates için erdem ve işlevi yerine getirmek neredeyse eş anlamlı olarak kullanılmıştır. O halde insanın da ahlaki bilincinin bir doğası varsa ve bu doğanın da belli bir işlevi varsa, iyi dediğimiz şey ise bir şeyin kendi potansiyelini ve işlevini yerine getirmesi ise, ahlaki bilinç yani psukhe iyi olmayı arzulamakta ve iyi olmak da özünden kaynaklı olan doğana uygun olmaktı. O halde yapılması gereken şey insanın doğasını anlayıp bu doğanın işlevini maksimize etmeye çalışmaktır. 

Sokrates'in kendini bil! buyruğu da temelini buradan alır. Kişi ancak kendini sorgulayarak ve içebakışlar ile doğasını anlayarak potansiyelini ve özünü, bundan kaynaklı olarak da işlevinin farkında olup bu işlevini yerine getirebilir, yani sokratik bir anlamda olabileceği en iyi insan olabilir. O halde iyi olmak için insanın kendini tanıması gerekmektedir. İnsan kendini bilerek doğadaki yerini de daha iyi anlayacak ve hayatını daha iyi planlayacaktır. Eğer bu olmazsa ve kişi kendini tanımayazsa kendi doğasının farkında olmayan insan kendi işlevinin ne olduğunu anlayamayacağı gibi bundan dolayı bu işlevini yerine getiremeyecek veyahut maksimize edecmeyecektir. İyi bir insan olamayacağı gibi ancak doğasını yerine getirdiği zaman alacağı tatmin hissiyatını ve iyi olma halini tadamayacaktır.

 C.İnsanın amacı ve eudaimonia

Sokrates için ahlaklılığın amacı, ahlaki hayatın özü tebrik edilmek veyahut birtakım haz olarak adlandırdığı safi olarak cinsel hazların peşinden koşarak zevk almaya çalışmak veyahut tanrısal olduğuna inandığı birtakım yerleşik inançların pratiklerini hayatında uygulamak olamaz. Ahlaklılığın amacı, insanın bir bütün olarak gelişmesi, gerçekleşmesi ve işlevini yerine getirmesi ve doğasına uygun davranıp işlevini yerine getirdiği zaman varacağı bir bütün olarak tatmin hissiyatı duyacağı, tüm potansiyellerini gerçekleştirerek mutluluğa varacağı iyi olma hali olan 'eudaimoniaya' varmasıdır. Bu yüzden Sokrates için insanın neden alaklı olması gerektiği sorusu aptalcadır. Zira insanın doğası, ahlaklı olmak, işlevini gerçekleştirmek üzerine kuruludur. İnsanın psukhesi iyi olmak istiyorken eğer insan, iyi olmanın kaynağı olan doğasını yeterince tanıyabilirse bu bilinci de bu doğasına uygun davranmaya zaten başlayacaktır. İnsan tasavvuru doğru olan bir kişinin bilinci de onu doğru yere götürecek, zaten potansiyeline sahip olduğu işlevi kolayca gerçekleştirecek, tren istasyonunu bildiği an ona ulaşacaktı. Buradan hareketle onun insanın bilerek yanlış yapamayacağı fikrine ulaştığını anlyoruz ki, buna ilerleyen kısımda değineceğim.

Eudaimoniaya varmanın yolu insanın işlevini gerçekleştirmesinden geçiyor ve insanın işlevi de doğasından geçiyorsa bunun için insanın doğasını anlamak gerekir. İnsanın doğasını anlamak içinse insan ile diğer canlıların farkının kaynağının ne olduğunu anlamak gerekir ki, bu sayede 'insana özgü' işlevin ne olduğu açığa çıksın. Bu fark ise Sokrates için insanın akıl ve bilince sahip olmasıdır. O halde onun işlevinde aklın önemli bir pay sahibi olması gerekir, insanın kendine özgülüğünün kaynağı akıldır.

Eudaimonia kavramını biraz daha açalım. İlkçağ felsefesinde her şeyin bir yazgısı, yani daimonu olduğuna inanan ve her insanın da bu yazgının doğası ile uyum içinde  olduğu ve doğanın da iyi düzenlendiği, yapısının da düzgün ve olması gerektiği gibi olduğu ve insanın da mutlu olmak ve iyi yaşamak adına bu iyi düzenlenmiş daimonuna uyması gerektiği, doğasına itaat etmesi gerektiği inancı vardı ki, işte Eudaimonia buydu. Sokrates de bu inancı aynen taşımaktaydı ki onun için de insanın amacı, insandaki karakterin merkezi olan ve aklı ve ahlaklılığı içinde barındıran psukheye iyi bakmak, onu yetkin kılarak ve tatmin ederek mutlak bir işlevi yerine getirme haline, mutlak bir öz-memnuiyet haline ulaşmak, Eudaimoniaya böylece ulaşmaktan başka bir şey değildi. Onun için insani iyilik hali sad olarak maddiyatla veyahut politik güç ile sağlanamazdı. Bu iyilik hali psukheye ait, manevi ve ruhani bit tatmin oluş haliydi. Erdemli hayat da bu programlı olduğumuz doğanın gerçekleştirilmesi, psukhenin iyi kılınmasıydı. İnsanın işlevi işte bu psukheyi geliştirmekti. Eudamoniaya-erdem ilişkisi birbirini tamamlıyordu.

Erdem işlevi yerine getirmek ve teleolojk olan özden kaynaklanan doğaya iyi yaşamaktı ve bu olduğu anda da insan tam bir manevi tatminlik haline ulaşacak, manevi bir iyiye erişecekti. Sen ancak özüne uygun davranıp doğanı uygulayan bir insan olursan ki bu doğan da aklını ve ahlakını geliştirmektir, işte ancak o zaman işlevini yerine getirerek amacına ulaşmaktan dolayı varacağın yere, nihai amacın olan tatminlik haline erişebilirsin. Erdemler, mutluluğa döşeli taşlar olmak durumundadır. Erdemler de eylemlerle birleşerek mutluluğun bileşimlerini meydana getirir. Zaten bu mutluluk da doğamızın bir parçasını değil, doğamızı bütünüyle gerçekleştirip tatmin etmekten başka bir şey olamaz. Sokrates, erdem ve mutluluk arasında özsel ve kesin, kaçınılmaz bir bağ kurar. Bu bağ, onun için zorunludur

Etik entelektüalizm

İnsan işlevini ancak kendisini gözlemleyerek ve kendisini tanıyarak bilebilir demiştik. Bilgi, işlevin neliğini bize öğretir ve biz de bunu bilince işlevi yerine getiririz ve erdemli oluruz. O halde erdemin kaynağı bilgidir. Bilgisizlik ise kendimizi ve işlevimizi tanımamızı engelleyerek bizi mutsuzluğa sürükler ve kötü bir hayat yaşatır. O halde bilgi, iyi bir hayat için en temel kaynaktır. İnsan ne kadar iyi niyetli olursa olsun doğası ile ilişkin bilgiyi düzgün şekilde kavramayazsa mutlu ve yetkin olamaz. Erdemlerin hepsinin kaynağı bu yüzden bilgiden türer. Bunun yanında bilgi, kendinde bir amaç değildir, tam tersine doğru bir şekilde eylemenin ve erdemli yaşamanın aracıdır. Bilmek, eylemek içindir. Zaten onun için gerçek bilgi, iyi ve kötünün ne olduğuna ilişkin bilgidir. Belki herkes kuantum hakkında araştırma yapmak zorunda değildir, ancak herkes doğası ile ilgili bilgiye sahip olmak ve erdemin ne olduğu hakkında kafa patlatmak, doğası üzerine çözümlemeler yapmak - eğer iyi bir yaşam sürmek istiyorsa- zorundadır.

Kişi, psukhesi hakkında yeterli bilgiye sahip olur ve onun 'gerçek benliği' olduğunu kavrayabilirse, yani eylemlerini düzenleyen ana kaynağın akıl ve ahlaki bilinci içeren psukhe olduğunu anlar ve onun bir trafik lambası gibi benliğini düzenlediği bilgisini kavrarsa, hayatını buna göre düzenler ve gerçekten neyin iyi olduğunun bilgisine erişir. O bilgi de psukheyi geliştirmektir.

Cesaret ise onun için bir başka bilgi formudur. Zaten onun için birazdan sayacağımız 5 karakter özelliği olan cesaret, bilgelik, ölçülülük, cesurluk, doğruluk ve dindarlık da tek bir şeyin, erdemin yani bilginin farklı yansımalarıdır. Mesela cesaret dediğimiz şey, nelerden korkulup korkulmaması gerektiği, neyin göğüslenip nelerden kaçınılması gerektiğinin bilgisine varmak, bunun erdemini sağlamaktan başka bir anlama gelmez. Cesaretin bilgisine varmak, kendisini boş yere tehlikeye atan bir aptal ise bilgece bir korku duyan, sadece korkulması gerekenden korkan ve kalan her şeye cesurca ve dik bir şekilde bakan erdemli insanı ayıran şeyin, iyi ve kötü yaşamın bilgisine varmaktır. Erdemli insan, bu konuda işlevini yerine getirirken, aptal getiremez ve kötü bir yaşama mahkum olur. Aptal insan, gerçek cesaretin bilgisine varamamıştır ve onu kavrayamaz.

Sokrates için diğer erdem ölçülülüktür, biz buna özdenetim de diyebiliriz. Özdenetim, organizmanın her bir parçasının, insanın birçok istek ve arzusunu bütünü adına denetlemesi, tek bir ihtiyacını değil ancak tüm tatmin kaynaklarını tadacak ve işlevlerini yerine getirecek şekilde yaşaması, her ihttiyacını hakkını vererek tatmin etmesi anlamına gelir. İnsanın kendi üstündeki egemenliğidir. Bunun için de tekrar iyi ve kötüye ilişkin bilgi sahibi olmak zorundadır, zira ancak insan tatmin kaynaklarını tanıyarak ve işlevlerini bilerek ve ancak ve ancak tüm tatmin kaynaklarını ve işlevlerini yerine getirerek bir tatmin ve iyi oluş haline ulaşacağı bilgisine, iyi ve kötünün bilgisine vardıktan sonra hayatını bu ilke ışığında sürdürebilir. Sadece akıl ile ulaşılan bilgelilik bu ihtiyaçları bir ahenk şeklinde karşılayabilir.

Adalet ise insanın kendi üstüne düşenin ne olduğu, nasıl potansiyel olarak kendisine en uygun şeyi yapacağının bilgisine ulaşmasıdır. Bir insan gene bunu ancak ve ancak iyi ve kötünün bilgisine erişerek ve kendini, çevresinş tanıyarak yapar. İnsan doğası ve çevresi hakkında düşünmeyen ve çözümlemeler yapmayı beceremeyen biri nasıl olur da hakkaniyetli davranabilir? Tekrardan başa dönüyoruz, onu cesaretli yapan da ölçülü yapan da adil yapan da bilgidir. Bilgi, tüm erdemlerin ortak kaynağıdır. Sanki tüm erdemler ondan türemiştir. Sokrates için de böyledir, erdemlerin birliğini iddia eder.

Aslında adil olmak da, cesaretli olmak da bilge olmanın farklı zaman ve durumlardaki pozisyonlarıdır. Ölçülülük kişilik ve benlik hakkında bilge olmaktır, cesurluk zor zamanlarda bilge olmaktır. Bu erdemler birdir ve bu birliği de bize ''bilgelik'' verir. Böylelikle o, erdemli olmayı bilge olmaya eşitleyerek bir nevi psikolojik egoizme yönelir. İnsanın doğası işlevini tamamlamaya yöneliktir ve bu işlevi bize tanıtan şey bilgidir, bu bilgi alınınca da zaten tatmin olmaya programlanmış insan doğası düğmeye basacak ve doğru olanı yapacak, erdem dağına tırmanacaktır. Her insan, böylelikle kendi çıkarına yani doğasına ve işlevine uygun eylemleri yapmaya çalışacaktır.  Kimse bilerek yanlış yapmaz, doğru bilinirse o zaten yapılacaktır ki kişilerin yanlış şeyler yapmasının sebebi, doğrunun farkında olmamalarından kaynaklıdır. Sokrates, irade zayıflığını reddeder böylelikle, elbette ki bunda onun psukhe anlayışında ruhun içinde sadece aklın meydana geldiği kabulunden kaynaklıdır. İnsan eğer gerçekten bu kadar rasyonelse o halde onu yanlış yöne iten şey arzular veyahut kontrol edilemeyen hazlar değil, psukhenin, aklın, entelektüel hatalarıdır. Onun tasarladığı psukhe sanki bir robottur, işlevini yerine getirmek isteyen bir robot.

Alperen Özali, Nisan 2023

KAYNAKÇA

  Bingöl, M. (2023). Sokrates Öncesi Dönemde: Doğa’dan İnsan’a Aklın Serüveni . HUMANITAS - Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi , 11 (21) , 59-86 . DOI: 10.20304/humanitas.1165143

 Süar Oral, S. (2022). PRE-SOKRATİK YUNAN FİLOZOFLARININ PSYKHE ÖĞRETİSİ EKSENİNDE RUH FİLMİ ÖRNEĞİ . sinecine: Sinema Araştırmaları Dergisi , 13 (1) , 127-150 . DOI: 10.32001/sinecine.946850

Çilingir, L. "“KENDİNİ BİL!” BUYRUĞU ÜZERİNE". FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi (2022 ): 65-86

Rogers, A. K. (1925). The Ethics of Socrates. The Philosophical Review, 34(2), 117–143. https://doi.org/10.2307/2179462
 
 Dürüşken, Ç. "Antikçağ'da 'Psykhe' Kavramına Genel Bir Bakış I". Felsefe Arkivi 0 (2013 ):
 
 Cevizci. A. (2014). Etik-Ahlak Felsefesi, İstanbul: Say Yayınları. 

Odabaş, U. K. (2019). Eudaimonia’nın Sokratik Görünümü: Erdem Bilgidir ve Hiç Kimse Bilerek Kötülük Yapmaz . Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , 23 (1) , 93-102 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/ataunisosbil/issue/43928/538460

Özkan, F. (2013). Sokrates’in Entelektüalist Ahlâkı . Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , (4) , 35-53 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/igdirsosbilder/issue/66809/1044833

Akarsu, B. "SOKRATES'DE ERDEM DÜŞÜNCESi". Felsefe Arkivi 0 (2014 ): 57-73

Önal, M. (2006). SOKRATES'E GÖRE ERDEM VE ERDEM EGİTİMİ . Felsefe Dünyası , (44) , 133-145 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/felsefedunyasi/issue/58313/843745